İçinde yaşadığımız 21. Yüzyıl, başta iş hayatı olmak üzere diğer tüm yaşam şekillerinde gerçekten zor bir yüzyıl. Öyle ki, hem teknolojik gelişmeler hem sosyal, hem de içinde bulunduğumuz çevre hızla değişmekte, dolaysıyla bu değişikliklere karşı yukarıda bahsetmiş olduğum yaşam şekillerine ayak uydurmak zorunda kalıyoruz.Bilim adamları bütün bu gelişmeler karşısında olaylara kendi penceresinden bakarak sürekli yeni methodlar geliştirmeye çalışıyorlar.
İşletme ve yönetim düşünürü ve stratejisti olarak anılan Gary Hamel 21. Yüzyılın yönetim anlayışını en iyi analiz eden isimlerin başında gelmektedir.
Prof. Gary Hamel’a göre, 21. Yüzyıla adapte olmak için, yönetim sisteminde devrim yaparak değişen ortam ve şartlara farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak gereklidir.Bu bakış açısı yaklaşımının içerisinde bugünün iş gücü çok daha iyi eğitimli ve daha yüksek beklentileri olmalıdır.
Gary Hamel , 21. yüzyıl acımasız rekabet ve baş döndürücü değişim ortamında şirketlerin nasıl başarılı olacaklarını yeniden düşünmeleri gerektiğini hatırlatıyor. Bugün geldiğimiz noktada eski usul yönetim modelinin artık “çalışmadığını” gösteren birçok kanıt var:
Bu yüzyılda şirketler, defalarca reorganizasyondan geçmelerine rağmen ancak çok azı başarılı oldu. Gary Hamel artık bu geçici tedbirlerin işe yaramadığını, şirketlerin reorganizasyondan çok bir “Yönetim Rönesansına” ihtiyacı olduğunu Rönesansında kendi değerler içerisindeki ilkeler üzerinde yükseleceğini ve ancak bu ilkeler üzerinde başarı getireceğini belirtiyor.
Gary Hamel üzerinde durduğu Yönetim Rönesansının beş ilke ise şöyle;
Değerler: Çoğu küresel şirket yöneticisi yetkilerini kötüye kullanarak ve sorumsuz davranarak hem kendi şirketlerinin batmasına hem de bugüne kadar görülmemiş bir finans krizinin patlamasına neden oldular.Günümüzde yaşanan çoğu krizlerin sebeplerinden birincisi hatta en önde geleni diyebiliriz.
Bu krizin sadece bir borç krizi değil, aynı zamanda da bir ahlak krizi olduğu aşikar.
Gary Hamel öncelikle “değerler” üzerine kurulu bir yönetim anlayışını benimsememiz gerektiğine işaret ediyor. İş dünyasını “insanileşmeye” davet ederek özellikle adalet, cömertlik, sorumluluk, sadakat gibi değerlere sahip çıkmamızı öneriyor.
İnovasyon: Eski yönetim şeklinde yaratıcılık ve inovasyona pek önem verilmezdi.Günümüzde,şirketler farklı yollardan başarılı oluyorlarsa Inovasyonun buna katkısı çoktur.Bu şirketler inovatif ve yaratıcı olmayı her çalışanın bir sorumluluğu olarak görüyor. Bütün çalışanları birer “yenilik yaratıcısı” olarak tarif ediyorlar.
Gary Hamel, Yönetim Rönesans’ında herkesin bir inovasyon ruhuyla çalışacağını öngörüyor. Bu enerjik ruhun yeni dönemin itici gücü olacağını düşünüyor.
Esneklik:Doğanın tabiatı, doğa koşullarının değişimine yalnızca kendini uyduran canlılar hayatta kalıyor. Değişime uyum gösteremeyenler ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar yok olup gidiyorlar. Bu düşünceden yola çıkarak
kendilerini yenileyen şirketler yaratmak günümüzün en temel iş becerisidir. Geçmişin prangalarından kurtulabilen, Doğanın tabiatı gibi değişime yatırım yapan, farklı fikirleri içinde barındırabilen şirketlerin ancak başarıyı yakalayabilir.
Tutku:Bugün çalışanların sadece küçük bir bölümü gerçekten işine bağlılar. Bu gerçeği ne kadar görmezden gelsek de çalışan bağlılığı yüksek şirketler daha verimli, daha yaratıcı, daha kârlı işler yapıyorlar.
Bugün bulunması en zor insan profili, çalışkan ya da eğitimli değil; inisiyatif alabilen, yaratıcı ve tutkulu çalışanlardır.
Hamel, Yönetim Rönesansı liderlerinin insanın içindeki hayal gücü ve yaratıcılığı ortaya çıkaracak liderler olacağını söylüyor. Ancak bu sayede insanların işlerini tutkuyla yapacaklarını savunuyor.
Özgürlük İdeolojisi: Kararları tepe yönetimin aldığı şirketlerin yaratıcı, yenilikçi ve enerjik yerler olması mümkün değil.
Şirketi sıkı kontrolle yönetmek de mümkün değil ,yapamazsında zaten. Aile şirketlerinin yapısını düşünün.Bu tip şirketlerde Genel Müdür’de olsanız,aldığınız kararlar şirketin patronundan geri dönme ihtimali çok yüksektir.Dolaysıyla bu tip anlayışlar şirkette işlerin yavaşlamasına kadar gitmektedir.Bunun tam tersi, hiçbir kontrole gerek kalmadan işine ve şirketine inançla bağlı, kendisini o işin ve şirketin bir unsuru olarak gören insanlar yenilikler yaratabilir. Böyle bir şirketi kontrol zihniyetiyle yönetmeye gerek yoktur.
Bu ortam ancak özgürlükçü bir ideolojinin hakim olduğu şirketlerde oluşabilir.
Sonuç olarak;
Artık eski yönetim anlayışının işlemini kaybettiği bir ortamdan çalışanların gönüllülük ruhuyla çalışacağı, kararlara katılım şirketin en alt kademelerine kadar ineceği daha özgür,kendine daha fazla güvene bir yönetim ve çalışan topluluğu ortamında ancak şirketler başarılı olacaktır.Kısaca, bu Rönesansta özgür bir yönetici sayısı azalacak ve eski yöneticilerin yerini koordinatörler alacak. Tabi ki bu sisteme en çabuk adapte olan şirketler ve kurumlar 21. Yüzyılın Şirket ve Kurumları olacaktır.